20th Century Women..

Kanımca bazı filmler vardır, aslında öyle alışıldık blockbuster filmlerden olmasa da, kendi halinde bir yapım olsa da, onları ya çok seversiniz, ya da hiç beğenmezsiniz. Arası yoktur. Örnek vermek gerekirse, 2002 yılının ‘Adaptation’ı. İzleyenlerin bıçak gibi ortadan ikiye ayrıldıkları kanışımdayım; hatta öyle olduğunu bizzat çevremde gözlemlemiştim. Bi grup ‘ya nasıl seversiniz, ne manasız, ne saçma, hiçbir şey anlamıyor, hiçbir şey anlamdım’ dedi durdu; benim ve ablamın da yer aldığı bir grup da ‘aman yarabbi nasıl bi filmdi o, ne orijinal, ne yaratıcı, ne değişik, nasıl oldu ama dehşet beğendik’ dedik!
İşte bence 20th Century Women de o filmlerden biri. Kesinlikle genel geçer bir film değil, bi kere. Çok orijinal, çok yaratıcı. Hem konusu, hem  konuya bakış açısı, hem yaklaşımı, hem ortaya koyduğu argümanlar.. ve tabii ki kurgu, çekimi ile. Ah o çekimleri, o bugüne kadar hiç görmediğim, araya dipnotla sıkıştırılan gerçek yaşamdan video görüntüleri (tarihsel vb). Ben bir sinema-tv öğrencisi olsam ancak öyle bir yaratımı düşünebilirdim. Ve yine, ben bir sinema-tv öğrencisi olsam, o eklenti fikrini dehşet kıskanırdım! Gerçekten. İnanılmaz yaratıcı, özgün, alışılmış dışı güzel buldum. Çok hoşuma gitti. Helal dedim. Eğer yönetmense Mike amcaya, yok o değilse, kim olduğunu, o fikri kimin bulduğunu kesinlikle söylemeliler, zira takdiri hak ediyor, helal olsun. Bilip adını not etmek isterim. Çünkü kesin ileride çok büyük yapımlara imza atar.
Bu arada küçük mini minnacık bir not: film ‘en iyi orijinal senaryo’ dalında Oscar adayı! Korkarım favorim, başında belli! Tüm filmleri izlememe rağmen, hiç izlememiş olsam da kafadan verirdim kel adamı. Ben diyim size.
Mike (Miles) amca demişken; gerçekten yönetmenin kadın olmadığına çok şaşırdım. Kesinlikle bir kadın zihninden çıktığına emindim, neredeyse. Ancak sonra da şöyle düşündüm. Allah bilir Mike amcanın kendisidir, o filmdeki çocuk! Hiç olmadı onun da yaşamında baskın olan güçlü kadın karakterler olmuştur. Zira aksine düşünmek mümkün değil. Amcam feci bir kadın okuması yapmış. Çünkü hem kadınlara özgü konular, onlara erkek egemen toplumun dayatması, bakışı, normalleştirdiği anormallikler! bu kadar doğru ve iyi anlatılamazdı.
Diğer yandan filme dair altını çizmek istediğim iki noktadan biri; renkler ve estetik. Zaten bir kadın temelli filmde olmasaydılar çok büyük eksik olurdu. Öyle güzel renkler, renk uyumları (bknz. Frances Ha filminde tanıdığımız kızımızın mor şortuna eşlik eden zümrüt yeşili külotlu çoraplar! İnanılmaz ötesi güzeldi) ve karelerdeki estetik objeler (bknz 1. annemizin yatak odasındaki muhteşem kitap okuma sahnesinde, çalışma masası ve tuvalet masasının üzerinde gözümüze ilişen objelerin estetik güzelliği; bknz 2. Jimmy Carter’ın tv sahnesinde salonda oturulurken ortama eşlik eden çiçek vazoları) beni benden aldı götürdü.
Bu arada, filmde hem yukarıdan kıskandığımı belirttiğim dipnotlu video sahnelerindeki (ki özellikle Jimmy Carter’ın konuşmasında yer alan) ifadeler ile birebir kitaplardan okuma yapılarak iletilen metinler inanılmaz vurucu, etkili ve düşündürücü idi. Şahsen ben sırf o sahneler için bir daha izlerim. Hatta keşke o sahneleri tekrar tekrar izleyebileceğimiz mini videolar olsa İnstagram’da falan yayınlasalar diye ümit ediyorum.
Meraklısına: Bu düşününce bi check ettim, filmin Twitter hesabında bazı sahneleri mini video-gif vb. yapmışlar. Bi göz atmak isterseniz: https://twitter.com/20thCentWomen/
Video demişken; fotoğrafçı kızımızın kendine dair hazırladığı fotoğraf kareleri konsepti, inanılmaz hoşuma gitti. Çok doğru ve tam yerinde olmuş. Çok yaratıcı. Hele ki tam da tüketim toplumunun göbeğinde, imaj çağının başlangıcı bir dönemin ifade bulduğu bu film konsepti dahilinde, olaya resmen cuk oturmuş. Kanımca şu an bile çok geçerli, her birimiz için. Aynı konseptle benzerliği paralelinde çocuğun, annesi için anlatırken kullandığı sahip olunan objeler-markalar ve onlara yüklenen anlamlar da inanılmaz yerinde ve harika olmuş. Hatta Twitter hesaplarında buldum o kareyi ;) ...👉
Bi de anne karakterin sürekli, her tanıştığını eve yemeğe çağırma huyu da pek bi hoştu :) İlahi kadın, güldürdün beni tüm film. Pek orijinalsin vesselam :)
Ayrıca yönetmen bağlamında dile getirdiğim gibi, öyle güçlü kadın karakterler arasında kalan çocuk üzerinden ortaya konan erkek karakter de bence çok iyi. Yaşadığı dilemmalar çok düşündürücü. Hem aslında olabileceği (ve bence öyle de olurdu) erkek model ile annenin bile bilinçsizce ona dayatılan erkek egemen toplum öğretisi nedeniyle çocuğunda olmasını isteyip istemediği bilgi bombardımanı (tabii ki kadına, güçlü kadına, kadına değer vermeye dair) dahilindeki klasik erkek model arasında kalışı ve klasiğin şapşal anlamsızlığının onun bile farkına varışı..
Bir de bahsetmeden geçemeyeceğim erkek karakterimiz! Hiç o bıyıklı tipten hoşlanmasam da, favorim olan saç modeline sahip oluşu, spiritüel yanı, şampuanını bile kendi yapışındaki organik tarafı, müzik seçimi, giyinişi ve tabii ki yaş aralığı ile işte tam benlik dediğim bir erkek karakter olarak, film boyunca, göz zevkim adına arz-ı endam etmesi pek mesut etti :) Ah keşke onların türü tükenmeseydi. Ancak buralarda zaten hiç olmadıydı, artık daha da olmaz :( (Bi kere bi denk gelmişti, hadi hakkını yemeyim, buradan da kişisel tarihimdeki yerine selam olsun D&R Serkan’a :) Bu arada yazınca aklıma geldi, şaka gibi ama, o da 9 Eylül sinema-fotoğraf öğrencisi idi! Tesadüfe gel!!!)
Sonuç olarak lise dönemi, üniversite sonrası dönemi ve çocuklu-bekar orta yaş üzeri dönemi üzerinden, bir kadının, tam bir 20. yüz yıl kadınını tanımlayabilecek en baba (hadi ana olsun, konsept gereği ;) ) üç kadın figür üzerinden ‘kadın’ kavramını ortaya koyan, ya seveceğiniz ya nefret edeceğiniz kanaatinde olduğum; ancak benim delicesine beğendiğim, şöyle dolu dolu, içi dışı altı üstü bi dolu bir film izlememiş olma eksikliğini doyasıya dolduran çok iyi bir film derim. Hele ki benim kafamdan olduğunuzu düşünüyorsanız kesin izleyin, bayılacaksınız. Ne bileyim işte, ben bayağı beğendim. Belki de bu aralar feministliğim üstümde, ondandır ;) #girlpower