Tanna..

Onlar öyle bir yerde yaşıyorsa biz napıyoruz, nasıl bir yerde yaşıyoruz! dedirten cinsten bir doğa harikasında yaşayan gerçek bir halkın, daha doğru ifadeyle kabilenin, gerçekten gerçek hikayesi ve gerçekten gerçek gerçek kabile üyeleriyle çekilmiş bir film, Tanna. Avusturalya’nın yakınındaki gerçek Tanna adasında geçen ve tamamıyla orada çekilmiş olan bir yapım. Bu noktada da yönetmenin ve görüntü yönetmeninin, ya da her kim görev aldıysa o çekimlerde hepsinin birer tane Oscar alması gerektiği kanaatindeyim. Zira öylesi primitif ve delicesine zorlu doğal koşullarda nasıl o kameralar, bu kadar, ama öyle böyle değil öylesine doğal şekilde çekebilmişler insan hayrete düşüyor. Şaka gibi resmen. Ve sanki gizli kamerayla çekilmişçesine bir his vererek çekilmiş inanılır gibi değil.
Hele ki tüm o zorlukların dışında, oyuncu olmayan ve öylesi bir yaşam süren, biz ‘dünyalılar’dan! bu kadar uzak yaradılıştaki, aktör-aktrist olmayan kişilerin, hiç öyle en bariz tanımla, kameraya bakmadan, kameraya olduğunu hissettirmeden oyuncu olarak kullanılabilmesi gerçekten takdire şayan. Tabii ki bazı yerlerde, özellikle baş karakter kızımızın oyuncu olmadığı hissedilse de, onun gerçek bir kişilik olduğu bilindiği için toleransınız çok yüksek oluyor. Ancak onun dışında, mesela adı Selin olan küçük kızın performansı nice çocuk oyuncuya on basar, kanaatimce.
Bunun dışında, 2000’lerde olmamıza rağmen dünyanın çok uzak bir köşesinde de olsa ve biz Afrika’da da öyle topluluklar olduğunu bilsek de halen öylesi bir yaşam süren ve ondan keyif alan insanların olduğunu görmek hem çok hayrete düşürücü, hem de ne bileyim bir anlamda mutlu edici geldi, bana. Hatta bir sahnede, kabile şefinin dile getirdiği şey çok düşündürücü ve içe oturtucuydu: ‘biz sömürgecilere de paraya da direndik ve kendi özümüzü koruduk’. Helal vallahi yapabildilerse. Çünkü kendi gündelik yaşantılarımızı düşününce, gerçekten yaşam şekilleri inanılır gibi değil. Ancak tüm o sade ötesilik içindeki mutlulukları, çocukların umarsızca tüm gün koşup oynayabilmesi, büyüklerin de koca koca adamların-kadınların da paso bağıra bağıra şarkı çığırması, deli deli dans etmesi de bir o kadar şaşırtıcı geldi. Ne diyim mutlu olmaları en güzeli.
Sonuç derseniz, filmin iyi ya da kötü olup olmamasına/olmadığına odaklanmadan çok doğal, enfes manzaralara sahip bir adada gezinmek, ne hayatlar varmış dedirtecek bir kabilenin var olduğuna tanıklık etmek için iyi bir seçim derim.
Meraklısına: Filmimiz bu seneki Oscar'larda, Avustralya'nın 'en iyi yabancı film adayı' oldu.